12 Temmuz 2010 Pazartesi

Civan

Yedi iklim dört bucağa nâm salmış Kostantiniye şehri, o gece daha evvel eşi benzerine rastlanmamış bir gece yaşıyordu. Paradan başka gözü hiçbir şeyi görmeyen, verdiği 3 lirayı 10 lira olarak tahsil eden,hâşa dinin imanın boş işler olduğunu söyleyerek tek gerçeğin para olduğunu her defasında hatırlatan soysuz bir keresinde de "Bir venedik dükasını,cennete bile değişmem" demekten geri kalmamıştı.

Yaşı başı geçmesine rağmen servetine ortak olur diye bir çocuk bile yapmayan adına Mizan dedikleri tefeci,zengin olduğu kadar,pintiydi de.Mahseninin altında sakladığı Macar Zolotoları,Venedik Dükaları,Filorinler,binlerce altun ve akçeler vardı.Ancak bir somun ekmeği bile 3 günde yiyen tefeci,Hanımı Turaç Hatun'u bile, 50 akçe borcunu ödeyemeyen Süleyman Efendi'den almıştı.Paradan başka tüm gerçekleri reddeden münafık evlendiği sene zevcesi Turaç'ı sıkı sıkı tembihleyerek "çocuk yaptığında ölüm fermanını imzalamış olursun.Benim kimseye verecek tek akçem yok" demişti.

Gel gör ki Turaç Hatun aynı sene gebe kalmıştı.6 ay Mizan'dan gebeliğini saklayan Hatun, kusmaları ve bayılmalarıyla kendini ele vermişti.Karısının hamile olduğunu anladığı vakit sinir küpüne dönen dinsiz, Turaç Hatun'un sırtına öyle bir tekme vurduğu zavallı kadının omurgası çatladı.

Evden kaçarak Galata Mevlevihane'sinin avlusuna sığınan Hatun,yağmur yağarken avluda tir tir titriyordu.Bereket Mevlevihane'ye giden, Nur yüzlü bir Neyzen,kadını farkederek,ona yardım etmişti. Kadını içeri aldıktan sonra karnını doyuran mübarek, besmele çekerek ney'ini eline aldı.Ney'i öptükten sonra başını sağa yatırıp dudaklarına götürdü.Çalınan melodiyi duyan kadının karnı birden hareketlenmeye başladı.Öldü sandığı yavrusu hareket ediyordu.Birden ney sustu. Ve bebeğim hareketleri de duruverdi.Neyzen'den devam etmesini isteyen Turaç Hatun'un isteğini kırmayan nur yüzlü adam,tekrar devam etti.Ve baktı ki bebek yeniden oynuyor.Hikmetinden sual olunmaz yaradan bebeğin yaşamasını istiyordu.

Ertesi gün Neyzen'e veda ederek çıkan Turaç Hatun,birde baktı ki kapıda namübarek Mizan bekliyordu.Yalnız nursuz yüzünde yalan da olsa bir gülümseme vardı.Geri dönmesi için konuşan tefeci, çocuğunun doğmasına ancak hiçbir masrafına karışmayacağına ve zırnık koklatmayacığını söyledikten sonra karısını ardına alarak evin yolunu tuttu.Aradan 3 ay geçmişti.Turaç Hatun'un sancıları tutmuştu ama ne hikmetse hiç canı yanmıyordu.

O gece daha önce hiçbir ademoğlunun görmediği duymadığı birşey oldu.Dolunay yeryüzüne öyle yakındı ki gecenin zifirinde yerde ki karınca bile göze çarpıyordu. Hâşâ Allah' ı bile inkâr eden, paradan başka hiçbirşeye değer vermeyen uğursuz Mizan'ın bir oğlu olmuştu. Oflaya puflaya odaya giren Mizan,suratsız bir şekilde bebeğe baktığında hiç birşey hissetmedi. Lâkin o andan ellerini açan çocuğun parmaklarını gördüğünde neye uğradığını şaşırarak olduğu yerde kala kaldı.

Bebeğin parmaklarının ucunda arapça harfler vardı.Sağ elinin baş parmağının ucunda ا (elif) işareti gördü. Neye uğradığını şaşıran uğursuz adam aniden çocuğu kucağına aldı ve her yerini kontrol etmeye başladı. Parmaklarının devamında harfler devam ediyor ve vücudunun çeşitli yerlerinde aynı harflerin devamına rastlıyordu. Yalnız sağ omzunda ki yazıyı görünce eli ayağı birbirine karıştı. Çocuğun omzunda "Civan" yazıyordu.

2 yorum:

  1. kardeşim bunun devamı yok mu bu kadar mı ufak bir parça bile çok şey anlatıyor ama sonucu varsa onu da yazıver

    YanıtlaSil
  2. Bu romanımın bir bölümüdür sadece..

    YanıtlaSil